Vietnam modeli Ukrayna’yı kurtarabilir mi
11 mins read

Vietnam modeli Ukrayna’yı kurtarabilir mi

Bandwagoning, büyük güçlerin hakim olduğu bir sistemde hayatta kalma umutları bölgesel bir hegemonla yakın ittifak kurarak desteklenebilecek zayıf devletlerin stratejisi olarak kabul ediliyor.

Balancing ise yükselen veya revizyonist bir güce karşı, benzer fikirleri paylaşan statükocu aktörlerle birlikte karşı koyma konusunda kendine güvenen orta düzey devletler için uygun olduğu düşünülen bir stratejiyi işaret ediyor. Denge stratejisi olarak Türkçemizde sıklıkla kullanılan bu kavrama Türk dış siyaseti oldukça aşina.

Beri yandan bu iki seçeneğin dışında kalan, akademi ve siyasetçiler tarafından yeterince ilgi görmeyen bir yol daha var. Söz konusu alternatif kavramın adı “Hedging” olarak biliniyor. “Büyük güçlere açıkça karşı çıkmama politikası” olarak özetlenebilecek olan Hedging’in üç ana ilkesi büyük güçlerle açık bir ilişkiden ve çatışmadan kaçınmak, bölgesel hegemona karşı aynı anda hem saygılı hem de meydan okuyucu olmak ve tek bir güce bağımlılıktan kaçınmak amacıyla çok çeşitli bölgesel ve küresel aktörlerle diplomatik ilişkileri ve ekonomik işbirliğini çeşitlendirmek olarak teorize edilir.

VİETNAM’IN “4 HAYIR” İLKELERİ

Hedging stratejisinin en mükemmel örneği olarak Vietnam gösterilir. Çin Halk Cumhuriyeti ile kara ve deniz sınırını paylaşan bir ülke olarak -Güney Çin Denizi’nde devam eden bir toprak anlaşmazlığı da dahil olmak üzere- Vietnam’ın, Güneydoğu Asya’daki diğer ülkelerle birlikte Çin’in yükselişine karşı koyacak ve daha geniş Hint-Pasifik bölgesinde kurallara dayalı bir düzen sağlayacak ABD liderliğindeki dengeleyici bir koalisyona katılması bekleniyordu. Hakim neo-realist düşünceye göre bu, Çin’in tecavüzüne ilişkin ulusal tarihinde bolca kanıt bulunan Hanoi için rasyonel bir seçim olacaktı. Ancak Vietnam’ın kuzeydeki büyük komşusuna yönelik bir dış dengeleme stratejisi izlediğine dair hiçbir işaret görülmüyordu.

Vietnam yönetimi o dönemin en önemli mirası olan ve “Dört Hayır” adını verdiği savunma politikasını kararlılıkla uyguluyor. Adı Vietnam ile özdeşleşen Dört Hayır politikasının dört ilkesi şöyle:

1. Askeri ittifaklara katılmamak.

2. Bir ülkeye karşı başka bir ülkenin yanında yer almamak.

3. Vietnam topraklarında yabancı askeri üsler bulundurmamak ya da Vietnam’ı başka ülkelere karşı koz olarak kullandırtmamak. ,

4. Uluslararası ilişkilerde güç kullanmamak ya da güç kullanma tehdidinde bulunmamak.

İşte bu “Dört Hayır”, Vietnam Komunist Partisi’nin (CPV)’nin ayrılmaz bir parçası olmaya devam ettiği sürece Vietnam’ın AUKUS, QUAD veya benzeri bir güvenlik ortaklığına üyeliği söz konusu bile olamayacağı açık.

Kendi savunma kabiliyetlerini güçlendirmek söz konusu olduğunda Vietnam, Sovyet/Rus ağırlıklı askeri sistemlerini modernize etmek ve güvenilir bir caydırıcı gücü sürdürmek için elinden geleni arkasına koymuyor. Global Data adlı istatistik kuruluşuna göre, Vietnam’ın 2020 yılında 6,5 milyar doları bulan savunma bütçesinin on yılın sonunda 10,2 milyar dolara çıkması bekleniyor. Bu, gözle görülür bir artışı temsil etse de Çin’in 2024 yılı için 231,4 milyar dolar değerindeki savunma bütçesinin hala çok uzağında.

Dahası, Vietnam’ın savunma harcamalarını arttırması genel ekonomik büyüme oranına eşit. Bu da ülkenin bağımsızlık, kendine güven, çok taraflılık ve çeşitlilikten oluşan resmi dış politikasıyla, özellikle de ilk iki noktayla uyum gösteriyor. Başka bir deyişle, Vietnam’ın Çin’in kabiliyetleriyle eşleşmeyi amaçlayan bir askeri yapılanmaya yatırım yaptığını iddia etmek abartılı olacak.

ABD VE RUSYA ARASINDA BİR CANBAZ

Batı’nın, daha doğrusu ABD’nin bütün beklentilerine rağmen Vietnam, Çin’i dengelememeyi seçti. Bu stratejik kararın birkaç nedeni var. Birincisi ve en önemlisi Vietnam, Çin’i varoluşsal bir tehdit olarak algılamıyor: Vietnam hükümeti Güney Çin Denizi’ndeki karasuları ve münhasır ekonomik bölgeler üzerinde uzun süredir devam eden çekişme, Batılı gözlemcilerin düşündüğü veya umduğu kadar hayati görmüyor. İkinci olarak, Çin şu ana kadar Vietnam ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerine Çin karşıtı bir koalisyon oluşturmaları ya da bu koalisyona katılmaları için yeterince güçlü teşvikler vermedi. Ancak Pekin’in Tayvan ile zorlayıcı bir birleşmeyi tercih etmesi halinde bu durum kolayca değişebilir. Üçüncü ve dördüncü nedenler Çin’le değil, başlıca rakibi olan ABD’yle ilgili. Vietnam, Washington’un ısrarlı demokrasi ve otokrasi söyleminden bıkmış durumda ve “düşman güçlerin” kısa ya da orta vadede olmasa bile uzun vadede Vietnam’da bir rejim değişikliği planladığından şüpheleniyor. Ayrıca Vietnamlı liderler ABD’nin Hint-Pasifik’teki güçlü varlığına ikna olmuş değiller ve gelecekte yeniden seçilmesi beklenen Donald Trump ya da benzer düşünen bir başkanlık yönetimi altında Washington’un izolasyonist bir rotaya girmesi halinde olası bir terk edilme korkusu yaşıyorlar.

Son olarak, tamamen teorik olsa da Vietnam, Çin’i dengelemenin iki kutuplu düzenin istikrara kavuşmasına yol açacağının ve iki kutupluluğun kaçınılmaz olarak ilgili büyük güçlerin hakimiyetinde olan ve daha küçük devletlerin manevralarına çok az alan bırakan etki alanlarının yaratılmasına yol açacağının farkında. Kısacası Vietnam, Çin’i dengelemeyi reddederek uluslararası ilişkilerdeki özerkliğini koruma çabalarını sürdürüyor.

DÜŞMAN DOST, DOST DÜŞMAN OLURSA?

Bandwagoning’i seçemeyecek kadar büyük ve kendine güvenen Japon, Fransız ve Amerikan ordularına karşı galip gelmiş bir ulus olan Vietnam, hedging stratejisini tercih etmiş gözüküyor. Yukarıda açıklandığı üzere hedging stratejisi, başlıca güç merkezlerine eşit mesafede olmayı gerektirir. Buna ek olarak, Taoist-Konfüçyüsçü kültürel temelleri nedeniyle Vietnamlılar diğer ülkeleri siyah ya da beyaz olarak değil, siyah ve beyaz (yin ve yang) olarak algılamakta. Bu da büyük güçlerin ve diğer tüm uluslararası aktörlerin aynı anda hem dost hem düşman, hem potansiyel ortak hem de olası tehdit olarak algılandığı anlamına geliyor.

Sonuç olarak Vietnam bir yandan Washington yönetimi yakınlaşarak Pekin’i kışkırtırken, diğer yandan ABD, Güney Kore, Japonya ve Avustralya gibi diğer liberal-demokratik devletlerle ekonomik ve kültürel bağlarını derinleştiriyor. Benzer şekilde, Vietnam liderliği ABD’nin Hint-Pasifik’i “özgür ve açık” tutma çabalarını zımnen onaylarken, ABD’nin daha sıkı güvenlik işbirliği tekliflerine direniyor. Stratejik muğlaklığın Vietnam versiyonu Hanoi yönetiminin herkes tarafından kur yapılmasını ve hiç kimse tarafından tehdit edilmemesini sağlıyor.

Doğu Avrupa’da Ukrayna ve Rusya arasında devam eden savaşla ilgili olarak Vietnam, “büyük güçlere açıkça karşı çıkmama politikası”nı devam ettiriyor. Vietnam, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını kınayan dört BM Genel Kurulu kararında çekimser kaldı. Beklendiği üzere, Rusya’nın Ukrayna topraklarındaki yasadışı ilhaklarını tanımaktan da aynı şekilde kaçındı. Hanoi önetimi, Soğuk Savaş sırasında Moskova’nın müttefikiydi ve Rusya Vietnam’ın en büyük silah tedarikçisi olmaya devam ediyor. Bununla birlikte Çin-Vietnam ve Rusya-Ukrayna ilişkileri arasındaki benzerlikleri gözden kaçırmak da imkansıza yakın. Her iki durumda da büyük bir güç asimetrisinin yanı sıra büyük bir devletin uzun bir siyasi hakimiyet ve kültürel etki tarihi mevcut. O halde nasıl oluyor da Çin ve Vietnam uzun süren bir deniz anlaşmazlığına rağmen gerilimi tırmandırmaktan başarıyla kaçınırken, Rusya ve Ukrayna İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana Avrupa topraklarında yaşanan en kötü silahlı çatışmaya karışıyor?

SIFIR TOPLAMLI OYUN

Vietnam perspektifinden bakıldığında Ukrayna, 2004 Turuncu Devrim’in ardından Batı’ya yakınlaşarak Rusya’yı dengelemeyi seçti ve bu hesap tutum tamamen “aptalca” idi. Viktor Yushchenko ve Petro Poroshenko’nun Avrupa Birliği ve NATO üyeliğine yönelmesi, Ukrayna’nın “Rus dünyasından” uzak durmak ve “kolektif Batı’ya” katılmak istediğinin açık bir işareti oldu. Başka bir deyişle bu, Washington için bir avantaj ve Moskova için eşdeğer bir kayıpla sonuçlanacak “sıfır toplamlı bir oyun”du.

Hanoi yönetimi Vietnam ile Batılı ya da liberal-demokratik bir ülke arasındaki herhangi bir yakınlaşmanın Pekin için zararlı olarak algılanmamasına her zaman dikkat ediyor. Örneğin bir ABD uçak gemisi Vietnam’daki Da Nang Üssü’ne uğrayabilir ama ABD Donanması burayı Güney Çin Denizi’nde daimi üs olarak kullanamaz. Zira Hanoi’nin yaptığı ya da yapmadığı her hamle, bölgesel statükoyu bozmadan Vietnam’ın ulusal çıkarlarına hizmet etmeyi amaçlıyor.

2004 yılından bu yana çalkantılı Ukrayna demokrasisi, Rusya’yı dengelemeye çalışan Batı yanlısı devlet başkanları Viktor Yuşçenko, Petro Poroşenko ve Volodimir Zelenski ile Doğu tarafıyla aynı safta yer almayı arzulayan Viktor Yanukoviç’i üretti. Vietnam dış politika felsefesine göre her iki yaklaşım da yanlıştı. Bunun yerine Kiev, korunma stratejisini tercih etmeli ve Moskova’ya hem bir ortak hem de bir tehdit olarak ikircikli davranmalıydı. Belki de Ukrayna, Çin-Vietnam ilişkilerini inceleyerek ve Rusya ile ABD’ye karşı eşit mesafe politikasını sürdürerek topyekun bir savaşı önleyebilirdi. Birbirine çok benzeyen bu vakaların farklı sonuçları Çin ve Vietnam arasında barışa, Rusya ve Ukrayna arasında ise savaşa neden oldu. Bu da Türkiye de başta olmak üzere, bir çok benzer ülkenin dış politikanın yeniden düşünmesini zorunlu kılıyor. Yani, revizyonist devletler ve yükselen güçlerle ilişkileri ışığında orta ve küçük güçlerin kullanabileceği stratejilerin artı ve eksilerini dikkatle değerlendirmenin vakti gelmişe benziyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir