İSTANBUL – Cumhur İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Kurum, geçtiğimiz hafta düzenlediği lansmanla ‘Türkiye Yüzyılı İstanbul Vizyonu’ projelerini açıkladı. Kentsel dönüşümden afet yönetimine, su sorunundan yeşil alan çözümlerine ulaşıma kadar çok sayıda başlık altında projelerini açıklayan Kurum, 5 yılda büyük dönüşümler vaat etti. Bu vaatlerin bazılarına başlık başlık göz atalım…
Geçtiğimiz dönemde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olarak görev Murat Kurum’un vaatlerini ve projelerini İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Özer Öz ile Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Üyesi Medet Güney ile konuştuk.
‘KENDİSİNİ UZUN SÜREDİR TANIYORUZ’
İstanbul’un en temel sorunu olası Marmara Depremi. Afet yönetimi konusunda projelerini ‘kentsel dönüşüm’ çalışmaları ekseninde açıklayan Murat Kurum, 39 ilçede 3.5 milyon ev ve işyerinin risk altında olduğunu ve 600 bin konutun acilen dönüştürülmesi gerektiğini söyledi. Bu kapsamda da 5 yılda 39 ilçede yatay mimari eksenli 650 bin konut inşa edeceklerini, KİPTAŞ ile yarısı bizden kampanyası ile 300 bin konut yapacaklarını “Kolaylaştırıcı Dönüşüm Planı” ile 250 bin konutun yerinde dönüştürüleceğini, 100 bin düşük kiralı özel sosyal konut inşa edeceklerini açıkladı. Projeler yeterli mi, gerekli mi?
Özer Öz: İstanbul kadar büyük ve sorunları katmerlenmiş bir şehir için tabii ki bu projelerin yeterliliği söz konusu olamaz. Bu sorunların hepsinin birkaç proje ile beş yıl içinde çözülmesini de beklememek gerekir. Burada önemli olan sınırlı süre ile görev yapacak bir yönetimin bu süre için gerçekçi vaatler sunması, ilkeli bir plana ve programa bağlı kalması. AKP adayı yeni bir seçenekmiş gibi karşımıza çıkarılsa da biz kendisini uzun süredir tanıyoruz. İstanbul’da “kent suçu” saydığımız, hak gaspına, imar kirliliğine yol açtığını düşündüğümüz, davalar açtığımız kente müdahale projelerinde, deprem toplanma alanlarını ortadan kaldıran AVM projelerinde, “imar barışı” olarak sunulan imar affı gibi kentin deprem risklerini artıran pek çok karar ve uygulamada kendisi ile karşı karşıya geldik.
‘AKP YENİ ORTAYA ÇIKAN BİR MUHALEFET PARTİSİ DEĞİL’
Evvela yanılsama yaratmalarına izin vermemeliyiz. AKP yeni ortaya çıkan bir muhalefet partisi değil. Murat Kurum’un tespit ettiği, eleştirdiği ve çözüm sunmaya çalıştığı pek çok sorunu kendi partisi, partisi adına bakanlık ve belediye başkanlığı yapan idareciler yarattı. “Biz bu şehre ihanet ettik” sözü hâlâ Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten AKP Genel Başkanı tarafından ifade edildi. 1994’ten 2019’a kadar İstanbul’u 25 yıl yönetmiş, 2002’den beri Türkiye’yi kesintisiz yöneten bir yapı ve anlayışla karşı karşıyayız. O nedenle yapılacaklardan önce yapılmış ve yapılmamış olanların mevcut sorunlarımıza katkısını konuşmak gerekir.
Kanal İstanbul’un bir rant projesi olmasına yönelik eleştirilerimiz nedeniyle odamızı projelere takoz olmakla suçlayan, geçen seçimi neredeyse Kanal İstanbul referandumuna indirgeyen bir anlayış şimdi bu konu açılmasını hiç istemiyor, mecbur kaldığında da “İstanbul halkına soracağız” gibi kaçamak cevaplarla konuyu geçiştiriyor. Görüyoruz ki kampanyanın odağında bu kez deprem ve kentsel dönüşüm var. Oysa İstanbul için deprem tehlikesi yeni ortaya çıkmadı. 1999 depremlerinden beri her geçen gün yaklaşmakta olduğunu hissettiğimiz, her gün biraz daha büyüyen bir tehdit. Bu seçimde de toplumdaki deprem korkusunu yönlendirerek bizi yine rant yaratma odaklı projelerine razı etmeye çalışıyorlar.
‘İLÇELERDE İMARA AÇILACAK YENİ ALAN YOK’
Hem bakanlığı hem belediyeyi uzun süre yönettikleri için ellerinde zengin bir veri tabanı olsa da telaffuz edilen sayıların İstanbul genelinde herhangi bir somut saha araştırmasına dayanmadığını, bazı verilerden yola çıkarak oluşturulan kaba modellere ve türetilen ikincil verilere dayandığını biliyoruz. 39 ilçede az katlı binalar şeklinde toplam 650 bin yeni konut inşa edeceğiz derseniz bu araziler 39 ilçenin neresinde bulunuyor veya hazırda bulunmuyorsa bu alanları nasıl kazanacaksınız, diye sormamız gerekir. İstanbul’un çoğu ilçesinde imara açılabilecek yeni alan bulunmuyor. Bazı ilçelerde yeni konut yapmayı bırakın, okul ve sağlık ocağı yapacak yer yok. Mevcut yapılaşma karakteristiğinde de kaçak kat ilavesi, bodrum katların kullanımı oldukça yaygın. Kaçak yapıların çoğu deprem güvenliği sorgulanmadan AKP adayının bakanlığı döneminde imar affından yararlandırıldı.
‘YENİ BİNALARIN GÜVENLİĞİNİ NASIL SAĞLAYACAKSINIZ?’
Türkiye’nin pek çok ilini kapsayan geniş bir coğrafi alanda tarihin en büyük ve en yıkıcı depremleri yaşandı. Deprem bölgesinde evini, işyerini kaybedenlere yüzbinlerce konut ve işyeri sözü verildi. Bu kadar binayı yapacak çimentonuz, çeliğiniz, kaynağınız ve en önemlisi de insanınız, işçiniz, ustanız, mimarınız ve mühendisiniz var mı diye sormamız gerekir. Yapı tasarım, yapım ve denetim süreçlerindeki anlayışta bir yenileşme olmayacaksa, yeni binaların deprem güvenliğini nasıl sağlayacağız? Konu yeni bina yapmaktan ibaret değil. İyi tasarlanmayan, başında mühendis veya mimar olmadan yapılan, iyi denetlenmeyen yapılar deprem risklerini artırmaya devam edecektir.
‘İNŞAAT YATIRIMI İÇİN GELİRİ NEREDEN ELDE EDECEKSİNİZ?’
Şubat depremlerinin üzerinden tam bir yıl geçti. Devletin bütün imkânları bakanlığın elindeydi. Deprem bölgesinde bir yılda yapılanları İstanbul’a vaat olarak sunulanların beşte biri ile kıyaslayalım, imkânları görelim. İBB kentsel yenileme ve iyileştirmeyle ilgili gelirleri merkezi idare tarafından sağlanan bir kurum da değil. Suyu, gazı, ulaşımı daha ucuz hale getirmeyi, vergileri azaltmayı vaat ediyorken bu kadar inşaat yatırımı için geliri nasıl elde edeceksiniz? Hangi ilçelerin, hangi alanlarında, hangi yapıları dönüştüreceğinizi, dönüşümde hangisine öncelik vereceğinizi nereden biliyorsunuz? Elinizde veri yok. Bu araştırmayı ne kadar sürede, nasıl yapacağınıza dair bir planınız var mı?
Vaatlere baktığımızda ve adayın açıklamalarını dinlediğimizde bu soruların hiçbirinin açık yanıtlarını bulamıyoruz.
‘TAHMİNDE BULUNARAK VAAT OLUŞTURMAK ZOR DEĞİL’
Yenilenecek toplam bina sayısı hakkında tahminde bulunmak ve bu sayıyı ilçelere dağıtarak vaatlere dönüştürmek zor değil. Zor olan bir plan ve program oluşturup sonra yeni projeleri o plan ve programa bağlı kalarak hayata geçirmek.
‘ŞEHRİN TOPLANMA ALANLARINA NE OLDU?’
Murat Kurum’un kısa bir süre öncesine kadar Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olduğunu, AK Parti’nin 21 yıldır iktidarda olduğunu ve İstanbul’u da geçen seçimlere kadar AK Parti’nin yönettiğini göz önünde bulundurarak deprem tedbirleri konusunda projeleri nasıl buldunuz?
Afete hazırlık konusunda yine parlak görünen vaatler var fakat bu şehrin deprem toplanma alanlarına ne olduğunu sormayacak mıyız? Neredeyse her metro istasyonunun yakınındaki boş arazilere inşa edilen AVM’lerle ilişkilendirildiğini sorgulamayacak mıyız? Afet sonrasında evleri sağlam bile olsa hasar tespitleri yapılana, kullanım güvenliği olup olmadığına bakılana kadar milyonlarca İstanbullu afetzede olarak geçici barınma alanlarını kullanmak zorunda kalacak. Geçici barınma alanlarının mevcut kapasitesi belirsiz, nasıl temin edileceği belirsiz. Elde olanların da imara açılması için her türlü gayretin gösterildiği ortada. Asıl büyük sorun ihtiyaç duyulan bu arazilerin geri kazanımı. Bunun dışında alınabilecek tedbirlerle ilgili hem devletin hem belediyenin hem de çeşitli kurumların elinde çok sayıda çalışma, rapor ve plan var. Bunların derlenip güncellenip hayata geçirilmesi gerekir. Risk azaltma planları var, bu mevcut planların nasıl hayata geçirileceğine odaklanılsa belki daha iyi olur. Yepyeni buluşlar yapmamız gerekmiyor. Türkiye’nin ve dünyanın yeterince deprem tecrübesi var.
‘KENDİ PARTİSİNİN YARATTIĞI SORUNLARI ÇÖZMEYE TALİP’
İstanbul’un trafik çilesi herkesin malumu. “Trafiğin sebebi mevcut yönetimin iş bilmezliği, duyarsızlığıdır” diyen Murat Kurum, ortalama yolculuk süresini 64 dakikadan 39 dakikaya düşürmeyi hedeflediklerini açıkladı. Raylı sistemin trafikteki payını 2029’da yüzde 37’ye, deniz ulaşımın payını da yüzde 4’e çıkarmayı planladıklarını belirtti. Murat Kurum çok sayıda devam eden metro hattını tamamlamanın yanı sıra metrobüs hattının Silivri’ye kadar uzatılacağını, iki yakada 2 büyük tünel daha yapılacağını duyurdu. Bu projeler İstanbul’un trafik sorunu için umut veriyor mu?
İstanbul İl Çevre Düzeni Planı 2009’da, Kentsel Ulaşım Ana Planı 2011’de yayımlandı. Kuzey Ormanları’na doğru yeni yapılaşma bölgeleri oluşturulması, üçüncü köprünün yeri, üçüncü havaalanının yeri, bazı merkezleri birbirlerine bağlayan tüneller ve daha pek çok benzer yatırım bu planlara uygun değil. AKP adayı partisinin yönetiminde yapılan veya yaptırılan planlara uyulmadığı için yaratılan veya çözülemeyen sorunları çözmeye talipmiş gibi görünüyor. İBB’nin yeni yönetimi de çalışma döneminde pek çok araştırma yaptı, planlar hazırladı ve yayımladı. Esas olan kurumsal süreklilikse bu planların hayata geçirilmesi de bir hedef olabilirdi. Her yönetim değişiminde yapılanları silip, elde olanı yok sayıp her şeye baştan başlamayı düşünmemek gerekir. Sayılara bakınca vaatlerin ciddi bir plana ve programa dayandırılmadığı izlenimini ediniyoruz.
İSTANBUL İÇİN İLK YAPILMASI GEREKEN SU HAVZALARININ KORUNMASI
İstanbul’un su sorunu adeta ülkenin sorunu haline gelmiş durumda. Kuraklık dönemlerinde İstanbul susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. İstanbul’da kentin içme suyunu sağlayan yaklaşık 15 baraj var. Murat Kurum 5 yıl içinde 6 yeni içme suyu barajı yapacaklarını açıkladı. Bunun yanı sıra 64 yeni su deposu kuracağını, 27 içme suyu terfi istasyonunun hizmete alınacağını söyledi. Kurum, bu projelerle İstanbul’un su kapasitesini 5 yılda yüzde 21 artıracaklarını açıkladı. Bu projeler İstanbul’un su sorununu nasıl etkiler? Yeni barajlar yapmak yapmak çözüm olur mu?
Medet Güney: İstanbul’un su sorunu konusunda en önemli konu, mevcut su havzılarını korumaktır. Başta İstanbul’da bulunan bütün su havzılarını korumamız gerekiyor.
Ama özellikle Murat Kurum’un bakanlık görevinde bulunduğu dönemde ‘mega projeler’in, büyük projelerin yapıldığı süreçler yaşandı. Kuzey Marmara Otoyolu, 3. köprü, İstanbul Havalimanı gibi büyük projeler yapıldı. Bunlarla birlikte İstanbul’un kalbi dediğimiz, aynı zamanda su kaynaklarının da bulunduğu, ormanların bulunduğu bölge ranta açıldı. İstanbul’da artık ranta açılabilecek çok fazla bölge kalmadığı için mevcut iktidar emlak değeri çok yüksek olan bu bölgeyi özel projelerle ranta ve imara açmayı hedefledi. Bu konuda da kısmen amacına ulaştıklarını söyleyebiliriz ve İstanbul’un su havzalarını tüketmeye başladılar.
Su konusunda en önemli nokta öncelikle mevcut kaynaklarının korunmasıdır. Ondan sonra yeni kaynaklar ve yeni barajlar gündeme alınabilir. Ama maalesef biz bunları korumadık, korumamaya da devam ediyorlar. 5 yeni baraj yapacağına mevcut 2 tane barajı korumak çok daha yararlı kent için.
‘GERÇEKÇİ PROJELER GEREKİYOR’
Yapılması gündeme gelen, ancak yerel seçim sürecinde Murat Kurum’un ağzına almadığı ‘mega proje’ Kanal İstanbul var. İstanbul’un Avrupa yakasının en büyük barajı Terkos barajıdır, daha sonra Sazlıdere barajı geliyor. Kanal İstanbul projesi gerçekleşirse Sazdilele barajı komple yok olacak. Terkos barajının da ilerleyen zamanlarda büyük bir kısmı yok olmaya mahkum kalıyor. Burada gerek belediye başkan adaylarının, gerek yetkililerin, su idarecisinin gerçekçi projelerle toplumun karşısına çıkması gerekiyor.
‘ÇOK PARA HARCANAN MELEN BARAJI YILLARDIR AÇILMADI’
Ayrıca bahsi geçen konu 6 baraj… Örneğin İstanbul’un su sorununa çözüm olsun diye planlanan ama yıllardır hayata geçmeyen Melen Barajı var. İstanbul’a 200 kilometre uzaklıkta, Düzce’de bulunan Melen barajı bir şekilde açılmıyor yıllardır. Eğer bir projeden bahsedilecekse ilk önce onu tamamlamak gerekir. O da çok doğru bir planlama değildi fakat çok ciddi paralar harcandı ve günümüzde halen o baraj açılamıyor.
Özetle birinci öncelik İstanbul’un su havzalarının korunması olmalı. Ondan sonra diğer yöntemler gündeme alınmalı.
Su sorunu bu noktaya kadar gelmişken hala mevcut kaynakları korumak mümkün mü, yeterli olur mu?
Elbette mümkün. Kanal İstanbul projesi bölgesini, yani İstanbul’un kuzey tarafını biz baştan sona gezdik. Oradaki insanlarla da görüşler yaptık. “Şimdiye kadar bize tek bir çivi bile çaktırmadılar. Ben çocuğuma ev yapamadım kendi arazime. Şimdi geliyorlar, bizim arazimizi, bölgemizi parça parça yapıp burayı imara açıyorlar” diye anlatıyor bölgedekiler. Havalimanı açtıktan sonra yan taraftaki Tayakadın ve civar köylerin hepsinde yeni yapılaşma başladı.
Şu anda su havzalarını koruyabilmek için buralarda kesinlikle yapılaşmaya karşı çıkmak gerekiyor. Çünkü burası İstanbul’un en büyük su kaynaklarının bulunduğu, ormanlarının bulunduğu bölge. Yani İstanbul’un kalbi dediğimiz bölgeyi hançerlememek gerekiyor. Şu anda o bölgede yapılması planlanana 33 tane proje var. Bunların hepsinin durdurulması gerekiyor.
‘İSTANBUL’UN KUZEYİ KORMAYA ALINMALI’
1/100 000 ölçekli İstanbul çevre planlaması 2008’de yapıldığı zaman doğudan batıya yönelik yerleşim verilmişti. Şimdi güneyden kuzey şeklinde bir plan var. Bundan vazgeçip çevre planlamasını değiştirip tekrar yerleşimi doğudan batıyı almak gerekiyor. Kuzey bölgesini korumamız gerekiyor.
Vaat edilen barajların yapılıp yapılamayacağı konusunda ise bir şey söylemek çok mümkün değil. Çünkü bunu vaat eden politikacının veya bilim insanının altyapısını oluşturup ve bunun ayrıntılarını sunması gerekiyor. Örneğin ‘Istranca’daki barajı yıkacağım veya yıkmayacağım, genişleteceğim’ gibi teknik bilgileri vermesi gerekiyor. Elimizde hiçbir şekilde bilgi yok. Nereye yapacaklar, nasıl yapacaklar, hangi yöntemler yapılacak? Bunlar bilinmiyor.
‘DEĞİL 5 YILDA 6 BARAJ 10 YILDA 1 BARAJ YAPMADILAR’
Ama şunu söyleyebilirim değil 5 yılda 6 baraj, on yılda bir tane baraj yapmadı DSİ. Bunu nasıl yapacaklarını bilmiyoruz.
Öte yandan bildiğim kadarıyla İstanbul’da çok fazla alan da kalmadı. İstanbul’da nereye nasıl bir baraj yapılacağını ben de merak ediyorum. Bir ihtimal İstanbul ile çevre şehirler kast ediliyordur. Bu da şu anlama geliyor; oradaki canlıların, insanların herkesin suyunu gasp edip, önünü kesip İstanbul’a gönderecekler. Melen’de olduğu gibi.
‘İSTANBUL SUYUNUN MALİYETİ ÇOK YÜKSEK’
Diğer bir nokta da bunun çok maliyetli bir iş olması. Melen’de şu an baraj yok ama regülatörden İstanbul’a 200 km öteden su geliyor. İstanbul suyunun maliyeti çok yüksek. Bunun temel nedeni de enerji giderleri. Devasa pompalarla İstanbul’a her gün yaklaşık 1,5 milyon metreküp su pompalanıyor. Bunun karşılığındaki devasa enerji tüketimi de bizim cebimizden çıkıyor. Yeni yapılacak projeler için de çevre iller düşünülüyorsa bu ancak maliyeti daha da artırır.
Özetle İstanbul için acil olarak yapılması gereken şey; mevcut su havzalarının korunması, su havzalarını tehdit eden bütün projelerin iptal edilmesi, Kanal İstanbul gibi projeleri iptal edip, o bölgeyi etkili su havzası ilan edip hiçbir şekilde yapılaşmaya açmamak olmalı.
‘BARAJLARI KANAL İSTANBUL İLE ORTADAN KALDIRMAYI SAVUNUYORDU’
Özer Öz: Bunları söyleyenler Avrupa yakasındaki bazı barajları Kanal İstanbul projesine dahil ederek ortadan kaldırmayı savunuyordu birkaç yıl önce. Yine kanal güzergahına çok yakın olan baraj ve göletlerde tuzlanma risklerini nasıl bertaraf edeceklerine dair somut ve kesin çözümler sunamıyorlardı. Melen Barajı projesi hâlâ akıbeti belirsiz, çözülmeyi bekleyen bir sorun. DSİ’nin sorumluluğundadır ve on yıllardır tamamlanamıyor, İstanbul’un ihtiyacı olan suyun karşılanması için değerlendirilemiyor. Yeni barajlar mevcut yetersizliklere çözüm olabilir ama savunduğunuz yapılaşma politikalarıyla kentin nüfusunu kaçınılmaz olarak artıracak ve daha geniş bir alana yayacaksınız. Yeni planlar için bu hedeflerin de hesaba katılması ve birbirleriyle ilişkilendirilmesi gerekir. Biz imar ve nüfus artışına yol açacak kararların İstanbul’un geleceğine olumlu katkı yapamayacağını düşünüyoruz. Bu niyetlerden vazgeçilmedikçe nüfus artışına ve dolayısıyla altyapı ihtiyaçlarına yönelik gerçekçi projeksiyonlar ve kalıcı çözümler üretmek kolay değil.